28/08/2018
KAYGI BOZUKLUĞU NEDİR
Kaygı; sıkıntı, huzursuzluk, kötü bir şey olacak mı endişesi ve fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği yoğun korku hali olarak tanımlanabilir. Genel tanımı bu olmakla birlikte kaygı hali, yani alarmda olma hali aslında gündelik hayatımızı sürdürürken hepimizin yaşadığı doğal duygulardır. Bir durum karşısında yaşadığımız kaygı aynı zamanda bizi gündelik hayatın olumsuzluklarını fark etmemizi ve onlara çözümler üretmemizi sağlayan bedenin doğal alarm sistemidir. Böyle olumsuz durumlarda kaygı hissedilmesi doğaldır ve kişinin dış çevreye uyumunu sağlayıcı, tehlikelere karşı uyarıcı ve harekete geçirici bir işlevi vardır. Peki bu doğal sistem normal seviyelerini aşınca, insan aşırı kaygı duymaya başladığında bu durum doğallıktan çıkarak, kişinin kontrolünden çıkarak bir bozukluk halini almaya başlar.
Kaygı bozukluklarının temel özelliği, günlük hayatta kişinin kendini nedensiz ve karşı koyulamayacak bir şekilde sürekli öfkeli, gergin, huzursuz ve sıkıntılı hissetmesidir. Bu duygulara çarpıntı, terleme, titreme, tansiyonun yükselmesi, hızlı nefes alma, kas gerginlikleri, nefes almakta güçlük, boğuluyormuş hissi, mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler de eşlik eder. Ayrıca kontrolü kaybetme, her an kötü bir şey olacakmış hissi, uyku bozuklukları yaşanmaktadır. Bu semptomlarınzorluğu karşısında kişi panik halde bir yaşantı sürer. Kaygı bozukluğu tanısının konmasında en belirgin özellik, kişinin kaygı yoğunluğunun günlük hayatını etkilemesi ve mesleki ve kişiler arası ilişkilerde zorluklara yol açmasıdır. Bu özellik kaygı bozukluklarını normal kaygıdan ayırır.
Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler duygulanımda, düşüncelerinde ve davranışlarında sorunlar yaşamaya başlarlar. Günlük hayatlarında işlevsellik açısından sorunlar yaşamaya başlarlar. Sürekli bir şeyler olacağı düşüncesi altında zihinleri felaket senaryoları ile dolar ve bu durum gerçek anlamda bir zorlanma halidir, yorucudur. Kadınlarda kaygı bozuklukları yaşanma oranı erkeklere göre daha sıktır.
Kaygı bozukluğu yüksek kaygının hakim olduğu ve farklı alt sorunları da içinde barındıran bir bozukluktur. Bu alt dallara bakacak olursak; yaygın kaygı bozukluğu, panik bozukluğu, agorafobi, özgül fobiler, sosyal fobi, obsesif-kompulsif bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu ve akut stres bozukluğudur. Bu alt dallarıyla birlikte kaygı bozukluğunun tedavisi psikiyatrik ilaç kullanımıyla beraber, ağırlıklı olarak bilişsel-davranışçı terapimodeliyle tedavi edilmektedir. Bu rahatsızlığın belirtilerini kendisinde gören kişilerin tedaviye yöneldikleri zaman tedavileri mümkündür. Bu rahatsızlığın alt dallarına bakacak olursak;
Yaygın Kaygı Bozukluğu: Kişi gündelik olaylar karşısında aşırı kaygılı haldedir. Sevdiklerinin başına sürekli bir şeyler geleceği korkusuyla zihni meşguldür, kişinin zihni sürekli çevre taraması yaparak potansiyel tehlike oluşturacak durumlara karşı tetik halde yaşarlar. Gelecekte olabilecek muhtemel tehlike senaryolarına yönelik zihinleri meşguldür. Yaygın kaygı bozukluklarında en önemli ruhsal süreç, kişinin çevre üzerinde kontrolsüzlük hissidir. Kişinin zihnini, kontrol edemediği olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler sürekli meşgul etmektedir.
Panik Bozukluk: Aniden gelişen ve en az on dakika içinde en üst seviyeye çıkan beklenmedik yaklaşan bir tehlikeye karşı oluşan bir durumdur.Çarpıntı, terleme, titreme, nabzın yükselmesi, boğuluyormuş gibi nefes alama hissi, göğüs ağrısı, bulantı, baş dönmesi, bayılma hissi, uyuşmalar, ateş basması, derealizasyon (çevreye yabancılaşma, gerçek değilmiş hissi), depersonalizasyon (kendi bedenine yabancılaşma, dışarıdan bakıyormuş hissi), kontrolünü kaybetme, delirme korkusu ve ölecekmiş gibi hissetme gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu belirtilerin en az dördü bir arada bulunur ve aniden, beklenmeyen yerde ortaya çıkar. Bu ataklar 5-10 dakikadan birkaç saate kadar uzayabilir.
Kişiler panik atak yaşamaktan korkarlar, bu korkularından dolayı panik yaşayacakları ortamlardan sürekli kaçarlar, belli kaçınma davranışları geliştirirler ve panik yaşamamak için dışarı çıkmama, açık alanlardan kaçınma durumu olan agorafobi oluşabilir.
Agorafobi: Tehlike anında kişilerin yaşayacağı panik ataklardan kaçınamayacaklarını düşündükleri otobüslerden, kapalı alanlardan, alışveriş merkezlerinden, uçaklardan kaçınması ile karekterizedir. Bu kişiler yanlarında güvendikleri kişiler olmaksızın çok zor dışarıya çıkarlar. Genellikle panik ataklarla birlikte görülebildiği gibi tek başına da görülebilir.
Tekrarlayan panik ataklar geçiren bazı kişiler bu atakları geçirdikleri mekanlardan uzak durmaya başlarlar. Bu durum agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluk olarak adlandırılır.
Özgül Fobi: Özgül fobi, belirli bir obje ve duruma karşı çok yoğun ve ısrarlı korku duyması ve bu durum ve objelerden kaçınmasıdır. Kişi fobi yaratan obje ya da durum dan uzak olduğu sürece hiçbir sorun yoktur. Korktuğu obje ya da duruma maruz kaldığı zaman şiddetli derecede bir korku duyar ve panik atak formu alan bir kaygı yaşar.En sık görülen fobiler, yükseklik, kapalı mekanlar, uçma , kan görme, yaralanma, iğne olma ve kedi, kopek, örümcek, yılan gibi hayvan fobileridir.
Sosyal Fobi: Sosyal fobisi olan kişiler, sosyal ortamlarda veya performans gerektiren (seminer vermek, konuşma yapmak gibi) durumlarda, küçük düşeceği, utanacağına dair akıl dışı, aşırı, inatçı bir korku duyması ve bu durumlardan kaçınmasıdır. Utandırılacaklarından ya da aşağılanacaklarından kaygı duyar ve sürekli hata yapacaklarına, iyi performans gösteremeyeceklerine inanırlar. Bu durumla başa çıkabilmek için herşeyikusursuz ve mükemmel yapmaya çalışırlar. Bu nedenle sosyal ortamlarda davranışlarını kısıtlarlar ya da sosyal ortamlara girmekten kaçınırlar.
Sosyal ortamlarda küçük düşme korkusu, utandırılma kaygısı, alay konusu olacağı düşüncesiyle kişiler panik atağı yaşarlar. Panik atağın bütün semptomlarınıgösterirler, başta titreme, yüz kızarması, ellerin terlemesi gibi durumları yaşarlar. Bu nedenle performans gösterilecek sosyal ortamlardan sürekli kaçınma eğilimi içindedirler.
Sosyal fobi genellikle ergenlik döneminde başlar ve kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür.
Obsesif-Kompulsif Bozukluk: Obsesyon saplantı demektir. Saplantılar, kişi tarafından anlamsız bulunan, istem dışı biçimde tekrarlanan, zihninden uzaklaştıramadığı inatçı düşünceler, dürtülerdir ve kişiyi ciddi şekilde rahatsız ederler. Bu düşünceleri ve dürtüleri akıllarından uzaklaştırmak, görmezden gelmek ve kurtulmak için tekrarlayan başka düşünce ve davranışlarla etkisiz hale getirmeye çalışırlar. Bu tekrarlayan düşünce ve davranışlara da kompulsiyon(zorlantı) denir. Kişiler kendilerine de saçma gelse de bazı davranışları ritüel şeklinde ısrarla uygularlar. Örneğin sokakta yürürken çizgilere basmadan yürümek, aklını kötü bir düşünce geldiğinde o düşünceden kurtulmak için tekrarlayıcı kelimeler kullanmak yada sayı saymak gibi. Bu davranışları yaptıklarında rahatsız edici düşüncelerden uzaklaşmak için bu ritüelleri süreklilik halinde yaparlar.
Kadınlar ve erkekler arasında görülme olasılığı eşittir. Kişiler genellikle bu durumlarını utandıkları için saklama eğilimdedirler.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Bu rahatsızlık kişinin cinsel saldırı, işkence, ölüm, trafik kazaları ya da doğal felaketler gibi travmatik bir olaya maruz kalması veya bu gibi travmatik olaylara şahit olmasından sonra oluşan uzun dönemli bir sorundur. Kişiler yaşadıkları bu tür yoğun stres yaratan durumlardan sonra da uzun sure yaşadıkları korku, çaresizlik ve dehşet duygularını hissetmeye devam ederler. Zaman zaman bu travmakaynağını flashback'ler şeklinde yaşarlar, bu yaşantılar çok zorlayıcıdır ve kişiler bu yaşantıyı çağrıştıran düşüncelerden kaçınmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu konu üzerinde konuşmak istemezler.
Bir çok farklı etmen kaygı bozukluğu oluşmasına sebep olabilir. Özellikle çabuk heyecanlanan, sinirlenen, içine kapanık, utangaç, duygusal ve hassas kişilerin kaygı bozukluğu yaşama riski daha yüksektir. Genetik anlamda yatkınlık olması muhtemeldir. Aynı zamanda geçmişte kaygı uyandıran bir olay karşısında öğrenme geliştirmiş bir kişi, bu öğrenmeleri sebebiyle bu kaygıyı öğrenmiş olabilir. Yaşam içinde karşılaşılan stresler örneğin maddi sıkıntılar, sağlık sorunları, aşırı sorumluluk, anksiyete hikayesi, sık sık yaşanan stresler, kayıplar, yetersiz sosyal destek de kaygı bozukluklarının oluşmasında risk faktörleridir.
Bu rahatsızlığın tedavisinde psikiyatrik ilaçlarla birlikte düzenli devam edilen psikoterapi seansları sonuç vericidir.
Aynı zamanda bu sorunu yaşayan kişilerin aile içi destek mekanizmalarının güçlü olması lazım. Kişinin yakınmalarını rol yapıyor olarak algılamadan, destekleyici ve kişiyi güvende hissetirecek şekilde olması çok önemlidir. Kişinin kaygı kaynakları, destekleyici bir kişinin de yardımıyla zamana yayılacak şekilde, adım adım kişiyi bu durumlara maruz bırakmak gerekir. Gerçek ilgi ve sevginin olduğu her yaklaşım iyileştiricidir. Psikolojik problemlerin tedavisinde de bu ilgi sabırlı bir şekilde kişiye verilmelidir.
Uzm.Klinik Psikolog Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi