28/08/2018
Psikodinamik yaklaşımlı terapiye ait bir terim olan terapötik ilişki temel anlamıyla; terapiye katılım sağlayan danışan ile terapist arasında kurulan iletişimin adıdr. Sağlıklı kurulan terapötik ilişki iyileştirici rolü ile terapiseansının temel dinamiğini oluşturur. Danışanın yaşamış olduğu sorunları terapistine anlatabilmesi için ilk önce ona güvenmesi gerekir. Bu güven duygusu, alış veriş yapan iki insanın ticaretinde oluşan güven duygusundan çok farklıdır. Daha varoluşsal ve insani bir bağ kurma halidir. Oluşan bu bağ terapide iyileştirici rol oynamaktadır. Danışan ile terapist arasında imzalanan, mütabakata dayalı ve danışanın faydasına yönelik işbirliğinin gösterileceği görünmez bir antlaşma metnidir.
Psikoterapideki en önemli faktör, danışan ile terapistarasında kurulan terapötik ilişkidir demiştik. Bu ilişki, değişim için gerekli olan temel unsurdur. Terapötik ilişki, danışanın terapiye değer vermesi ve terapist ile işbirliği halinde olması için gereklidir. Kurulan terapötik işbirliği oranında terapiden fayda elde edilir.
Terapötik ilişki ve ittifak her ne kadar psikanalatik bir terim olarak literatüre geçse de farklı ekoller, disiplinler danışan ve terapist arasında kurulan bu bağı çeşitli şekillerde tanımlamışlardır. Nitelik olarak bilimsel bir amaç için kurulan bu bağ, anne-çocuk, eşler, iş ortaklıkları, arkadaşlıklar gibi bir çok ilişki örüntüsünde görülen bağlanma modelleri ile şekilsel olarak benzerlikler göstermektedir, sonuçta iki farklı insanın etkileşimi söz konusudur. Farklı olarak doğal hayat içinde şekillenen bu gündelik ilişkilerin oluşturduğu bağlar spontan olarak gelişen veya kişiler arası kişilik örüntülerinin çekim gücüyle de oluşabilirler. Zamanı ve doyumu tükenen bu ilişkilerin sonucunda bu bağlar kopabilir, doğru yatırımın yapılmadığı her bağın zaman içinde tükeneceği gibi terapötik ittifak-ilişki de diğer ilişkilere benzer yatırımı gerektirmektedir. Bu yatırım terapist tarafından amaca ve tedavi etmeye yönelik olarak danışanın yararına olacak şekilde kurgulanır. Danışan açısından bakıldığında, kişi iyileşmeye yönelik ne kadar motive olmuşsa, tedaviye ne kadar çok inanıyorsa, terapistin uzmanlığına güveni ne kadar tamsa ve süreç içinde aldığı yolun niceliğini tarafsız gözlemleyebildiği orana göre bu ilişkiye yatırım yapmaya gerek duyacaktır. Kendi menfaatine yönelik bu ilişkiyi beslemek zorunda olduğunu fark etmesi de gerekmektedir.
Terapi sürecinde terapist, terapinin devam edebilmesi için, danışanın bilinçdışı savunmalarını kırmalıdır. Bu bilinç dışı savunmalara “direnç” denir. Bu, değişime karşı gösterilen dirençtir. Psikodinamik terapinin bakış açısından bu kavram genel terapi seanslarının en önemli noktalarından bir tanesidir. Danışanın terapistinegöstereceği direnç seansın ilerleyişini olumsuz etkileyeceğinden, terapistin bu duruma önceden önlem geliştirmiş olması gerekir. Direncin oluşmasını, oluşsa dahi derinliğini şekillendirecek en önemli kavram terapide kurulan güven zeminine bağlı terapötik ittifaktır. Özellikle yapı olarak bağlanma sorunu ile gelen ve güven problemi yaşayan danışanın terapiye göstereceği direnç çok daha fazla olacaktır. Bu durumun panzehirisağlıklı kurulan terapötik ilişki-ittifaktır.
Terapisten koşulsuz ve sürekli bir sevgi-ilgi-anlayış bekleyecek olan danışan tipolojisinde olduğu gibi, danışan ile terapist arasında kurulacak ilişkinin yöntemi ve bağlanma stilleri, danışanın çocukluk döneminde anne ve babası ile kurmuş olduğu ilişki modelinin bir kopyası olacaktır. Danışan aynı şekilde, sosyal ilişkilerinde-iş ilişkilerinde ve diğer bütün ilişkilerinde bu ilk çocukluk döneminde öğrenilmiş bağlanma stilleri ile ilişkiye başlayacaktır. Bu sürecin bilimsel alt yapısını bilmesi beklenen terapistin karşısındaki danışanın bağlanma stillerini iyi analiz etmesi, danışanın ilişki dinamiklerini doğru deşifre etmesi halinde sağlıklı bir terapötik bağlantının oluşmasını sağlayacaktır.
Terapistin yargıdan uzak, bilimsel zemini kaçırmadan, güven verici, profosyonel-kapsayıcı tarzı danışanın terapötik ilişkiyi kurabilmesi açısından önem taşımaktadır. Çünkü terapiye gelen kişinin hayatında bir çok ilişkiye maruz kalma deneyimleri olacaktır, belki aldatılmış, belki terk edilmiş olabilir.
Bir çok deneyimin yarattığı psikolojik yorgunluk hali bağzı insanları ilk ilişkiye başlama noktasında tembel-isteksiz kılabilir, bilinçaltı ilişkiyi başlatamaya yönelik engelleyici davranışlar sergiliyor olabilir, zorlantılıyaşantıların oluşturacağı ruh hali kaçınmacı-savunmacı olacağından terapistin danışanın göstereceği sabotajlara karşı güçlü durması, farkındalığını kaybetmemesi gerekmektedir. Sosyal hayat içinde bu tür yaklaşımı sebebi ile yalnız kalmış bir danışan profilinin en çok ihtiyacı olan kendisine gösterilecek sabrı anne –babasından sonra terapistinin göstermesi beklenir, öteki türlü diğer insanlar bu sabrı gösteremeyeceğinden kişi sosyal hayat içinde yalnız kalmak durumunda kalmıştır, yeri geldiğinde bu iletişim şekli danışana yüzleştirilerek fark ettirilmelidir.
Sağlıklı kurulan terapötik ilişki sonucunda, danışanın yararına yapılacak eleştiriler tedavi edici özelliği ile yüzleştime adı altında terapinin en önemli silahıdır. Ancak sağlıklı kurulmayan terapötik ilişki sonucunda danışana uygulanan yüzleştirme çalışmaları, danışan tarafından benliğine yöneltilmiş bir aşağılama-eleştiri- tenkit olarak algılanacağından, terapinin sonlanmasına kadar gidecek olumsuz sonuçları doğuracaktır. Altın kural danışanın yararına olsa dahi, kişi hazırlanmadan ve terapötik ittifak tam oluşmadan asla yüzleştirme yapılmaması gerçekliğidir. Bu hata özellikle tecrübesiz terapistler tarafından yapılan en önemli hatalardan bir tanesidir. Sağlıklı terapötik ilişkinin oluşmasını sağlayan en önemli faktör danışanın geliştirmiş olduğu ve terapiyetaşıyacağı bağlanma stilleridir. Bu nedenle bağlanma kuramını her terapistin çok iyi bilmesi gerekmektedir.
Bağlanma Stilleri
Güvenli Bağlanma Stili: Bu kişiler kendilerini sevilmeye değer kişiler olarak algılar ve başka kişilerin de genellikle destekleyici olduğuna inanırlar. Bartholomew ve Horowitz (1991), güvenli bağlanan yetişkinlerin olumlu benlik imgelerini korumak için başkalarının onayına daha az gereksinim duyduklarını, bu konuda daha az kaygı yaşadıklarını ve başkalarıyla görece daha kolay yakınlık kurabilmelerinin yanı sıra özerk kalmayı da başarabildiklerini vurgulamışlardır.
Saplantılı Bağlanma Stili: Saplantılı yetişkinler yanlış anlaşıldıklarına, gerçekte olana göre kendilik-değerlerinin daha düşük algılandığına inanırlar ve başka kişileri güvenilmez bulurlar, onları kalıcı, uzun süreli ilişkiler için vaatte bulunmaya isteksiz olarak algılarlar (Simpson, 1990). O halde saplantılı bağlanan kişilerde en belirgin özellik, kendine-güven eksikliğidir ve o nedenle hem reddedilmekten hem de yakın bir ilişkide karşı tarafın terk etmesinden çok korkarlar.
Korkulu-Kaçınmacı Bağlanma Stili: Bireysel değersizlik duyguları ile başkalarının güvenilmez ve reddedici olduğuna ilişkin beklentileri yansıtır (Sümer ve Güngör, 1999). Bu yetişkinler, sosyal temas ve yakınlık isterler fakat başka kişilere itimatsızlık ve reddedilme korkusu yaşadıkları için öznel rahatsızlık ve sosyal onaya karşı aşırı bir duyarlılıkla karakterize edilen bozulmuş, yolunda gitmeyen sosyal ilişkiler kurarlar. Bu tür kişiler reddedilme olasılığını engellemek için riskli buldukları sosyal ortam ve yakın ilişkilerden kuvvetle kaçarak incinmemeyi güvence altına almaya çalışırlar; bu eğilim olası doyumlu ilişkileri daha kurulmadan göz ardı etmelerine neden olur (Bartholomew, 1990).
Kayıtsız- Kaçınmacı Bağlanma Stili: Kendine değer verme (yüksek özsaygı) ve başkalarına karşı olumsuz tutuma sahip olmanın karışımı ile tanımlanır (Sümer ve Güngör, 1999). Bu stil, bağlanma gereksinimlerinin göz ardı edildiği veya Bowlby’ nin değişiyle, bağlanma sisteminin durdurulduğu (deactivated) çok daha karmaşık bir stratejiyi yansıtmaktadır. Bağlanma figürünün reddedişi karşısında olumlu bir benlik imgesini sürdürmenin tek yolu, kendini bu figürden uzak tutmak ve olumsuz duyguları önemsizleştirecek bir benlik modeli geliştirmektir. O nedenle bu kişiler, yakın ilişkilerden edilgin bir şekilde kaçar; bağımsızlığa aşırı değer verir ve ilişkilerin çok da önemli olmadığına inanmaya başlarlar.
Yukarıda bahsi geçen bağlanma stillerine bağlı olarak danışanın terapistte göstereceği davranışların ön ipucunu vermesi açısından önemlidir. Bu sayede terapistdanışanın terapi ortamına yansıtacağı ilişki şeklini deşifre ederek terapötik ittifakın bozulmasını engellemeye yönelik stratejiler geliştirmesine yardımcı olacaktır. Bu ve benzeri stiller sağlıklı kurgulanan terapiortamının mayınlarını oluşturarak sürece zarar verebilmektedir. Özellikle danışanın terapistegöstereceği olumsuz yönlü aktarım bu ve benzeri dinamiklerden beslenmektedir. Özellikle Psikodinamikyönelimli terapide, danışanın bağlanma tarzı incelenir (güvenli, kayıtsız, saplantılı, korkulu/kaygılı bağlanma), bilinçaltındaki yaşantılar yüzeye çıkarılır ve aktarım çözümlenir.
Danışan, danışma süreci içerisinde danışmanla etkileşim halindedir. Buna ilişkinin şimdi ve buradanlığıdenilmektedir. Şimdi ve buradanlık ilkesi terapötikittifakın oluşmasında en önemli adımlardan bir tanesidir. Danışan şimdi ve burada olduğu sürece ve kendisini terapiye-terapiste maruz bıraktığı sürece iyileşmeye yaklaşacağından, uzmanın doğru manevralarla danışanı terapide tutması beklenir. Danışan odaklı terapistlerininde belirttiği gibi, Geçmiş ve geleceğe yönelik duygu, düşünce ve tutumlar, danışanın şimdi ne yaşadığına odaklanmasını sağlayarak şimdiye çekilmelidir. Başkalarıyla ilgili anlatılar, kişinin kendine dair anlatıları cesaretlendirilerek benliğe çekilmelidir. Terapist, danışana danışanın duygu yaşantılarını anlayarak iletmeli, açık uçlu sorular sorarak deneyiminin daha iyi anlaşılmasını sağlamalı ve cesaretlendirici ifadelerde bulunmalıdır. Buradan şimdinin ve anda olmanın iyileştirici gücünü görüyoruz. Sağlıklı bir terapötikbağlanma danışanı şimdide yani tüm algısıyla sizde tutacağından her bakış açısından bakıldığında dahi, bu kavramın hayati bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Bağlanma stilleri terapötik ittifakın oluşmasında çok önemli bir yere sahip olmakla beraber tek başına yol gösterici değildir. Danışanın kişilik özellikleri, varsa kişilik bozukluğu veya psikiyatrik tablosu (Klinik durumu) , sosyal hayatı gibi birçok alan bu ilişkinin temel dinamiklerini oluşturmaktadır.
Terapiyi yöneten klinisyenin çok yönlü analiz becerisine sahip olması beklenir, bu sayede danışanın bir çok yönden analizini yaparak sağlıklı bir terapi ortamını kurgulamasını ve sağlıklı stratejiler geliştirmesini kolaylaştıracktır.
Terapist danışanın yararına ve iyileşmesine yönelik çabalayan bir profosyoneldir. Danışanı ile kurmuş olduğu bağ tamamen mesleğe-amaca yönelik bilimsel bir olgudur. Arkadaş-eş-aile üyeleri ile kurmuş olduğu doğal ilişkilerden bağımsız olarak bir kurgu olup mesleki çalışmanın bir parçasıdır.
Danışma sürecinde kurulan terapötik ilişki, süreç esnasında kullanılacak tekniklere zemin hazırlamaktadır. Terapötik ilişki sayesinde danışman, danışanı daha iyi anlayabiliyor ve anladıklarını karşı tarafa daha iyi aktarabiliyordur. Her koşulda olduğu gibi ilişkinin şimdi ve burada olması koşulu da buna bağlıdır. İlişkinin şimdi ve burada olması demek aktarım demek değildir. Danışan çevresiyle olan ilişkisini seansa getirir fakat danışmana ilişkideki kişi olarak bakmaz. Baktığı takdirde biz buna ''aktarım (transferans)'' deriz. Bu bakış açısı psikodinamiksel bakış açısından farklı bir penceredir.
Bu gerçekliğin farkında olamayabilen bir danışan sizin ilginizi - alakanızı kendi arkadaşı veyahut yakını ile yaşadığı ilişki ile karıştırabilmesi muhtameldir. Bu nokta iyi yönetilmediği ve danışan ile terapist arasındaki ilişki örüntüsü profosyonel zeminde çerçevelendirilmediği sürece önü alınamayan sonuçların doğmasına, terapiye fayda sağlamayan durumların oluşmasına sebep verebilir. Bu nedenle aktarım ve karşı aktarım dinamiklerinin sağlıklı yönetilmesi ve tedaviye hizmet eder noktada faydacı olmasına uzmanın dikkat etmesi gerekmektedir. Bu nokta altı kırmızı kalemle çizilecek kadar önemli bir durumdur ve terapötik ittifakın bozulmasına sebep olan en önemli etmenlerden bir tanesidir.
Teropötik İttifakın ve İlişkinin Temel Bileşenleri
İletişim / bağ – Bir ilişki gelişmeden önce bağ kurabilmek önemlidir. Açık uçlu sorular sorularak hastanın konuşmasını teşvik etmek faydalıdır. İlk seansta kişisel değil genel sorular sormak hastanın rahatlamasını sağlar. Hastayı yargılamayan, onun iyiliği için çabalayan bir tutum sergilemek önemlidir.
Güven – Terapötik ilişkinin temel bileşeni güvendir. Birçok hasta hayâl kırıklıkları ve istikrarlı olmayan hâttâkendilerini istismar eden ilişkiler yaşamıştır. Güven zaman içinde gelişir ve sürecin bir parçası olarak kalır. Güven olmazsa terapötik ilişkinin oturması mümkün değildir. Diğer önemli bileşenler mahremiyet, sınırların konulması ve dengeli olmaktır.
Saygı / Onur – Birçok hasta istismar edilmiş ve zarar görmüştür. Kendilerine olan saygıları düşüktür. Teropötikilişki sırasında hastalara saygılı bir şekilde davranılırsa hastalar tekrar itibârlarını kazanabilirler.
Empati – Empati, sempati (hasta gibi hissetmek) demek değil, daha ziyâde hastanın idraklerini anlamaya açık olmaktır ve terapötik açıklama yoluyla hastanın bunları daha iyi anlamasına yardım eder.
Gerçeği söylemek – Gerçeği söylemek güvenle ilişkilidir. Çünkü bu sâyede hastaya “ben dürüstüm ve gerçek bir insanım” mesajı verilir. Bu şekilde yaklaşmak hastanın gerçek hislerini anlamaya izin verir ve hasta da bu sâyede bu tecrübeden bir şeyler öğrenerek gelişebilir.
Terapötik ittifakın oluşması yukarıda bahsi geçen temel-bilimsel dinamiklere dayanıyor olsa dahi, asıl önemli olan terapistin yetkinliğidir. Zaman içinde uyguladığı seanslar ile, bilimsel doktrine dayalı olmak kaydıyla kendi tarzını oluşturmuş her terapist bu bağın oluşmasını sağlamada idman sahibi olur. Zaman içinde ki deneme yanılmalara, hatalara ve başarılara bağlı oluşan deneyimsel stil sayesinde, terapist refleks olarak bu bağı oluşturabilir-oluşturulan bağı koruyarak seansı sonlandırabilir bir hale gelecektir. Belki de bir terapist için en önemli mesleki basamaklardan bir tanesi bu refleksi kazanabilir hale gelmektir.
Onca okunulan kitabın, onca sene süren üniversitenin özetinin bu iki kelimeye(terapötik ittifak-bazı ekollerde füzyon oluşturmak olarak da geçer) sığdığını fark ettiğiniz an meslekte yıllanmaya başladığınızı anlamışsınız demektir.
Sevgi ve saygılarımla
Uzm.Klinik Psikolog/ Psikoterapist Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi