Uzman Klinik Psikolog Hatice Büşra Kara 05333738123
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
07/03/2021
Travma Sonrası Stres
Bozukluğu (TSSB), bir veya daha fazla travmatik olaya maruz kalma, bir yakının
başına geldiğini öğrenme ya da olayın ayrıntılarıyla yineleyici ve yoğun
biçimde karşı karşıya gelme sonucu görülen yoğun belirtiler grubunu içeren bir
tanı olarak tanımlanmaktadır. Travma Sonrası Stres
Bozukluğu, 1980 yılında DSM-III ile birlikte ilk kez tanımlanan psikolojik bir
durumdur. Bu tanım, travmatik olaylara maruz kalmış bazı bireylerde belirli bir
psikolojik fenomenoloji kalıbının ortaya çıktığı kanıtlarına dayanmaktadır.
Travmatik olaylar insanların korku, dehşet ve çaresizlik tepkileri ile
karakterize edilen yaşam stresinin diğer biçimlerinden farklı bir nitelik taşımaktadır.
Zihinsel sağlık alanında bir tanı olarak TSSB'nin önemi, bireyin psikolojik
bozukluğunda önemli bir nedensel faktör olarak dış ortamın etkisini kavramış
olmasıdır. Travmatik olayın yani dış ortamın nedensel rolünün kabulü ve tanı
ölçütlerine dahil edilmesi TSSB'yi DSM-III'ün diğer bozukluklarının çoğundan
ayırmaktadır. Günümüzün TSSB tanımı, bilgi
işleme süreçlerine dayanan Horowitz’in “İki Faktör Modeli”nden ilham almaktadır.
Bu modele göre bireyler, travmatik olayın ardından rahatsızlık verici
düşünceler ve duyguların istilasına uğradığı için bu durumun etkisinden
uzaklaşmak adına kaçınma davranışları sergilemektedir. Bu tanıdaki temel klinik
özellikler, 1 aydan uzun süren, aşırı uyarılmışlık durumu (örneğin öfke
patlamaları, abartılı irkilme tepkileri, odaklanma güçlükleri), strese neden
olan olayla ilgili istenç dışı gelen belirtiler (örneğin anılar, düşler, olayın
yeniden oluyormuş gibi yaşantılandığı çözülme tepkileri), olayın
hatırlatıcılarından kaçınma, olaydan sonra başlayan ya da kötüleşen olaya
ilişkin bilişler ve duygudurumda olumsuz değişiklikler (örneğin kendine ve
dünyaya ilişkin abartılı olumsuz inanış ve beklentiler, süreklilik gösteren
olumsuz duygudurum, etkinliklere ilgide azalma, yabancılaşma duyguları) olarak
belirlenmektedir. Travma Sonrası Stres
Bozukluğu’nun belirli bir nüfüsta görülme yaygınlığı, o toplumdaki stresörlerle
uyumluluk göstermektedir. TSSB her yaştaki birey için bir tehlike olabilmekle
birlikte daha ziyade genç erişkinlerin yaşadığı bir sıkıntı olmaktadır. Yapılan
epidemiyolojik bir çalışmada, TSSB’nin hayat boyu görülme sıklığı cinsiyete
göre farklılaşmış olup, kadınlarda %1-3 iken erkeklerde %0,5 olarak rapor
edilmektedir. Erkekler de savaş ile ilişkili olaylar en büyük etken olarak
rapor edilmekteyken, kadınlarda ise bu durum daha çok fiziksel saldırılar
olmaktadır. Bunlara ek olarak
travmatik bir olay deneyimleyen bireylerin ortalama %18’i uzun sürede kronik
TSSB geliştirdikleri ifade edilmektedir. Türkiye’de TSSB yaygınlığı ile ilgili
pek çalışma olmamakla birlikte, Kuğu ve Akyüz (2002), Marmara depremi sonrası
yapmış oldukları araştırmada depremzedelerde TSSB geliştirme oranını %56-77
olarak elde edilmiştir. Travmatik olay türüne göre görülme sıklığına
bakıldığında; doğal afet yaşamış kişilerin %3’ünde, Vietnam savaşına
katılanların %30’unda, ölümcül yaralanmalardan sağ kalanların %30’unda TSSB
ortaya çıkarken, hastalığın subklinink formunu gösteren kişilerin oranı ise %25
olarak belirtilmektedir. TSSB görülme sıklığını travmayı kişinin kendisinin
deneyimlemesi, travma şiddeti ve süresi gibi değişkenlerin artırdığı
belirtilmektedir. Travmanın öznel bir
tecrübe olduğunu ve her bireyin yaşanan olayı farklı algıladığı bilinmektedir.
Yaşanan olayın kişide travmatik bir etki yaratabilmesi için, olayı algılayış
biçimine bağlı olarak hayatını, duygularını, düşüncelerini olumsuz etkilemiş
olması gerekmektedir. Kişide TSSB’nin ortaya çıkma olasılığını stres kaynağı da
etkilemekte, aynı olayı yaşayan herkeste TSSB görülmeyebilmekte yani kişi için
olayın öznel bir anlamının olması gerekmektedir. Araştırmalar, TSSB’nin ortaya
çıkmasında ve travmadan etkilenme düzeyinde bazı faktörlerin öneminden
bahsetmektedir. Bu bozukluğun oluşumunda etnik, kültürel, psikolojik,
fizyolojik, aile yapısı, sosyal durumlar ve kişisel özellikler risk faktörleri
olarak ele alınabilmektedir. Çocuk ya da yaşlı olmak, daha önce bir travmatik
yaşantıya sahip olmak, yardım-kurtarma çalışmalarına katılmak, yalnız yaşamak,
aile desteğinin olmaması, psikiyatrik ya da fiziksel hastalık öyküsüne sahip
olmak ve çocuklukta yaşanan istismar ya da travma yaşantısı da risk faktörleri
arasında sayılmaktadır. Bunlara ek olarak, travmatik olayın algılanan şiddeti,
sosyal destek azlığı, içe dönüklük, yüksek nörotisizm, bireyin suçluluk
duygusu, stresörün ani olması, alkol veya ilaç kötüye kullanım öyküsü TSSB
görülmesini arttıran risk etkenleri arasında görüldüğünü destekleyen çalışmalar
da bulunmaktadır. Çocukluk çağından ergenliğe geçişte TSSB geliştirme oranı
artmakta, ergenlik dönemindekilerin orta yaş aralığındaki kişilere göre
travmadan etkilenme riskinin daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu duruma
istinaden TSSB geliştirme bakımından ergenlik döneminin bir risk faktörü
olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Ek olarak eğer travmatik olay doğal yoldan
değil de insan eliyle meydana gelmişse TSBB yaşama riski, şiddeti ve süresi
daha fazla olduğu bilinmektedir. KAYNAKÇA American Psychiatric Association. (1980).
Diagnostic and statistical manual of mental disorders, DSM-III. Washington,
DC.(3.edition) APA (2013). Amerikan Psikiyatri Birliği
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, 5. baskı (DSM-5). E.
Köroğlu (Çev.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği. Helzer, J.E., Robins ,L.N., McEvoy,L.
(1987). Posttraumatic stress disorder in the general population. Findings of
the epidemiologic catchment area survey. N. Engl. J. Med. 317, 1630-1634 Joseph, S., Williams, R., & Yule, W.
(1997). Understanding post-traumatic stress. A psychosocial perspective on PTSD
and treatment. New York: John Wiley & Sons. Kaplan, H.I.(1998). Anxiety disorders.
In:Kaplan and Sadock’s Synopsis of psychiatry. Mass Publishing Co.
Egypt.581-628. Kuğu, N., Akyüz, G. (2002). Doğal felaket
deneyimleri ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu:Risk faktörleri ve yaygınlık.
Yeni Symposium, 40, 24-28. Özçetin, A., Maraş, A., Ataoğlu, A.,
İçmeli, C.(2008). Deprem sonrası gelişen travma sonrası stres bozukluğu ile
kişilik bozuklukları arasında ilişki. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi, (2):8-18. Schroeder, P. (2000). Travma sonrası
müdahale. Seminer Notları, Türk Psikologlar Derneği, Ankara. Wastel, C. (2005) Understanding trauma and
emotion: Dealing with trauma using an emotion-focused approach (1. baskı).
Avusturalya: Allen & Unwin. Uzman Klinik
Psikolog Hatice Büşra KARA busra.kara@icloud.com |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DEPRESİF GENÇLER VE DEPRESİF EBEVEYNLER - 01/02/2024 |
Depresif gençler ve depresif ebeveynler, günümüzde sıkça karşılaşılan bir sorundur. Depresyon, hem gençlerin hem de ebeveynlerin yaşam kalitesini, sağlığını ve ilişkilerini olumsuz etkileyebilen ciddi bir ruh sağlığı bozukluğudur. |
OKUL ÖNCESİ DÖNEMİ ÇOCUKLARA CİNSEL EĞİTİM - 25/04/2022 |
Çocukların kendi fiziksel özellikleri hakkında bilgi vermek, karşı cinsten hangi açılardan farklı olduğunu aktarmak, iyi ve kötü dokunuşları ayırt edebilmesini öğretmek gerekir. |
HAYIR DİYEMEMEK NASIL İLETİŞİM VE İLİŞKİ SORUNLARI YARATIR? - 25/03/2022 |
Bir insan karşısındaki kişiye hayır diyemiyorsa öncelikle neden hayır diyemediğini bulması gerekmektedir. Bu durumda ya bir beklenti vardır ya da o kişiyle ilgili korkup kaygılanılan bir şey vardır. |
BİLİŞSEL ÇARPITMALAR - 21/01/2022 |
Bilişsel çarpıtmalar, bireyin duygularını ve bununla bağlantılı fizyolojik ve davranışsal tepkilerini etkileyen, herhangi bir durum değil, o duruma ilişkin kişinin yaptığı yorumlardır. |
EBEVEYN TUTUMLARI - 24/11/2021 |
Ebeveynliğin biyolojik yönü doğrudan çocuğun genetik özelliklerinin temel belirleyeni olarak ifade edilebilirken, bakıcılık anlamındaki ebeveynlik çocuğun gelişimini ve deneyimlerini şekillendirmeyi nitelemektedir. |
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) - 18/10/2021 |
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Çocuklukta yaygın bir şekilde görülen önemli oranda bilişsel, ailevi, sosyal ve davranışsal zayıflığa ilişkin kalıtsal bir bozukluktur. |
KARANTİNA SÜRECİ DÜŞÜNCELER - 11/08/2021 |
Korona testimin pozitif çıkmasından sonra geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum karantina sürecinde aklımdan geçirdiğim birtakım düşünceleri sizlere de aktarmak istedim. |
EGO KİMLİK SÜRECİ - 12/07/2021 |
Kimlik; bireyin kendini yaşayışı yani birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde var olması ve bu tarzın süreklilik göstermesidir. Kendiliğinden ve doğal olarak oluşan temel belirli yaşantılarımızın birleşimi kimlik duygusunu oluşturmakta |
EVLİLİKTE PROBLEM ÇÖZME - 21/06/2021 |
Evliliğin, kimi zaman duygusal rahatsızlıklara, gerilim ve çatışmalara da yol açtığı bilinmektedir. İşte tam da bu noktada sorunlar, gerilim ve çatışmalara karşı uyum için eşlerin problem çözme becerilerinin devreye girmesi gerekmektedir. |
Devamı |