Uzman Klinik Psikolog Hatice Büşra Kara 05333738123
EGO KİMLİK SÜRECİ
12/07/2021
Kimlik; bireyin kendini
yaşayışı yani birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde var olması
ve bu tarzın süreklilik göstermesidir. Kendiliğinden ve doğal olarak oluşan
temel belirli yaşantılarımızın birleşimi kimlik duygusunu oluşturmaktadır. Kimlik
duygusu, egonun yaşantıları gözleyici ve örgütleyici işlevlerinin ürünü
şeklinde görülmelidir. Kimlik oluşumu egodaki ruhsal yapıların sağlam ve
tutarlı bir nitelik kazanması sürecidir; yeni bir ruhsal yapının oluşma süreci
değildir. Kişilik gelişimi zamanı
geldikçe birbirine bağlı olarak gelişen sekiz aşamadan oluşmaktadır. Her
aşamada bir olumlu bir de olumsuz duygu bulunmaktadır. Bu duygulardan hangisi
baskın olursa, o evrenin ruhsal-toplumsal bunalımının konusunu o duygu oluşturmaktadır.
Gelişimin yönünü ise, ruhsal-toplumsal bunalımların çözümlenme şekli oluşturmaktadır.
Temel Güvene Karşı
Güvensizlik Bebekler doğumdan sonraki
ilk bir iki yıl çevresindeki insanların bakımına muhtaçtır. Bebeğe yeterli
derecede ilgi ve sevgi gösterilmemesi, bakımına dair aksamaların olması ya da
bebeğin ihtiyaç duyduğu anda etrafındaki kişilerin bebeği önemsememesi kişilik
gelişimini etkilemektedir. Bebek güven duymak istemektedir. Onun için dünya ve
insanlar iyidir. Bazı çocuklar yeterli ilgi ve sevgiyi göremezler ve temelde
güvensizlik duygusu geliştirirler. Temel güven, yaşamsal bir kişiliğin ve bir
kimlik duygusunun temel yapısı olarak görmektedir. Bu dönemde bebekte
gelişmesi istenen duygu temel güvendir. Bu dönemde bebek annenin geçici
yokluğuna katlanabilmek, annesinin geri döneceğine ve her zaman olduğu gibi
kendisine bakmaya devam edeceğine güven duymak istemektedir. Yaşamının ilk yıllarında
bebek, ihtiyaçlarını fark etmesi, ihtiyaçlarının karşılanmasında gecikmelerin
olması ve ihtiyacının karşılanması döngüsünü fark edip uyum sağladığında, zaman
kavramını da anlamaktadır. Bu evrenin temel gücü umuttur. Anneyle ilişkisinde
güven yaşayan bebek, ihtiyacının karşılanacağına güven duymaktadır. Aynı
zamanda bebekte bir umut duygusu belirmektedir. Beklediği halde ihtiyacı
karşılanmayan bebek, güvensizlik duygusu oluşturmaktadır. Umut, gelecekte
ihtiyaçların karşılanacağı, isteklerin yapılacağına inanmak olduğundan
yaşanılan andaki güvensizlik duygusuyla daha kolay başa çıkılmakta ve
gelecekten iyi şeyler beklenmektedir. Güven sarsılsa bile umut canlı kalmaktadır. İlk dönemden çıkarılan
kimlik duygusu: İçimde yaşattığım ve başkalarına verdiğim umut neyse, ben oyum
şeklindedir. Özerkliğe Karşı Kuşku ve
Utanç Birinci yaşın sonunda
yürümeye başlayan çocuk, yürümeyle birlikte hız kazanan yer değiştirme
yeteneğini, çevresini tanıma ve öğrenme için kullanmaya başlamaktadır.
Çocukların çevrelerini tanıma isteklerine ebeveynleri karşı çıkıp, bebeğin
davranışlarına bazı kurallar getirmektedirler. Bir buçuk yaşından
itibaren çocuklar, kasların gelişimiyle dışkı veya idrarlarını
tutabileceklerini ve bırakabileceklerini keşfetmektedirler. Bu durum çocuklar
için en önemli özerklik girişimidir. Fakat ebeveynler dışkılama ve idrar
çıkarmayı da çevreyi tanıma girişiminde olduğu gibi kontrol altında tutmak istemektedirler.
Ana babanın bu davranışı ile çocuğun özerklik girişimi çatışmaya başlamaktadır.
O zamana kadar koşulsuz sevilen, her yaptığı onaylanan çocuk, ana babaya
duyduğu güvene karşı kuşku duymaya başlamaktadır. Bu dönemde anne babaların
katı kuralları koyması, katı yaptırımlarla yaklaşması, çocuğa bağırıp çağırıp
sevgisini esirgemesi gibi psikolojik cezalar çocukların özerklik
girişimlerinden utanç duymalarına sebep olmaktadır. Bu duygu suçluluk
duygusunun temelidir. Özerklik evresinden
çıkarılan kimlik duygusu: Özgür irademle isteyebildiğim neyse, ben oyum. Girişimciliğe Karşı
Suçluluk Motor becerileri ve dil
gelişiminin çok hızlı olduğu 3-6 yaş arasındaki çocuklar, her şeye ilgi duymakta,
öğrenme güdüleri ve merakları çok yüksek olmakta ve hem sosyal hem de
psikolojik çevrelerini keşfetme istekleri günden güne artmaktadır. Çocuk
kendini keşfetmek, kendi güçlerini, becerilerini tanımak, yeteneklerinin
farkına varabilmek için sürekli hareket etmektedir. Çocuklardaki, bu
girişimcilik anne-babalar tarafından desteklenmelidir. Bu dönemde çocuklar diğer
çocuklarla da etkileşim halindedir ve sosyal dünyada yaşamanın zorluklarını
fark etmektedir. Kendine oyun arkadaşı arayabilen, oyunlar ve sosyal
etkinlikler düzenlemeyi öğrenebilen çocukların girişkenlik duygusu gelişmeye
başlamaktadır. Beş yaşına doğru süperego
bir ruhsal yapı olarak ortaya çıkmaktadır. Süperego, kişiye bazı isteklerinin
yanlışlığını belirten ve yasak amaçlara ulaşmadaki girişimlerin suçluluk hissi
uyandırmasına neden olan bir iç örgütlenme, girişimlerin yönlendiricisidir. Süperegonun
oluşumu ile çocuk büyüdüğünde nasıl biri olmak istediğini oluşturmaya başlamaktadır.
Bu evreden çıkarılan
kimlik duygusu: Gelecekte kim olmayı düşleyebiliyorsam, ben oyum şeklindedir. Başarıya Karşı Aşağılık Çocuğun kişilik
gelişiminin dördüncü evresi olan bu dönem 6-12 yaşları arasını kapsamakta,
çocuğun ilkokul yıllarına denk gelmekte ve başarıya karşı aşağılık duygusu
özetlenmektedir. Çocuğun dünyasına okulun girmesiyle sosyal dünyası artmaktadır.
Çocuk üzerinde anne babanın etkisi azalırken, öğretmen ve arkadaşlarının etkisi
artmaktadır. Okul çağı çocuklarında
başarı ya da aşağılık duygusunun gelişmesinde ve çocuğun kişiliğinin
şekillenmesinde öğretmenler ve ebeveynler oldukça etkilidir. Öğrencilerin
başarısızlığı vurgulanmamalı, başarabileceği alanlara yöneltilerek ona destek
olunmalıdır. Çocuğun ufak başarıları pekiştirilmeli, çocuğun yeteneğinin
üstünde başarı beklenmemelidir. Öte yandan, yaptığı
işlerde çevreden onay alamayan çocuklarda ise iş kimliği gelişimi aksamakta ve
aşağılık duygusu ön plana çıkmaktadır. Bunun bir nedeni, yakın çevresindeki
yetişkinlerin duyarsızlık ve ilgisizliği, başka bir nedeni ise ürettiği işlerin
yetişkinler tarafından anlamsız bulunması ve çocuğun iç dünyasındaki anlamlı
işler becerdiğine ya da becereceğine yönelik inancın sarsılması olabilmektedir. Okul dönemi çocuğunun bu
evreden çıkarılan kimlik duygusu: İş yapma konusunda öğrenebildiğim neyse, ben
oyum. Kimlik Kazanmaya Karşı
Rol Karmaşası Psikososyal gelişimin
beşinci evresi olan bu dönem, ergenlik yıllarını kapsamaktadır ve ‘kimlik
kazanmaya karşı rol karmaşası’ olarak özetlenmektedir. Bu dönem, yaşamımızın en
zor kısmı sayılabilmektedir. Ergen fizyolojik olarak olgunlaşmış ve cinsel
devrimle çocukluktan çıkmış olmasının yanında, rolünün ne olduğuyla ilgili
karmaşa yaşamaktadır, yani ne çocuktur ne de yetişkin. Buna bağlı olarak ergen,
kendisine kilit soruyu sorar: Ben kimim? Ergen bu soruyu başarılı bir şekilde
yanıtlarsa bir kimlik duygusu geliştirmekte, kişisel değerleri ve dinsel
inançları konusunda sağlam kararlar verebilmektedir. Kim olduğunu anlamakta,
kimliğini kabul etmenin yanında takdir de etmektedir. Ancak birçok ergen, güçlü
bir kimlik duygusu oluşturamamakta ve rol karmaşası yaşamaktadır. Kimlik arayışındaki ergen, bebeklik döneminin
ilk yıllarında nasıl ki yakın çevresiyle güvenilir ilişkiler kurarak umut ve
güven duygusu kazanmayı öğrendiyse, bu dönemde de yaşadığı toplumla güvenilir
sosyal ilişkiler kurarak kimlik duygusu kazanmaya çalışmaktadır. Bu dönemden çıkarılan
kimlik ögesi ise, ‘Özgürce isteyebildiğim neyse, ben oyum’ şeklindedir. Yakınlık Kurmaya Karşı
Yalnızlık Genç yetişkinlik evresi
olan bu dönemde, bir önceki dönemde edinilen kimlik duygusu sevgi ve sosyal
ilişki dahilinde yeniden denenip kaynaştırılmaktadır. Bu dönemde birey eşini ve
işini seçerek, iki eş olarak cinselliğin kaynaştırdığı yakınlığı, iki arkadaş
olarakta sevgi, sadakat ve güvenilirliğin kaynaştırdığı yakınlığı görülmektedir.
Hem bundan sonraki adıma hazırlık olarak hem de geleceğe bakarak birey,
kuracağı aile ve yetiştireceği çocuklar veya başaracağı büyük işler (ortak
işler kurup zengin olma, ülkenin sorunlarının çözülmesi vb.) konusunda
ilişkilerinde sıkı bir yakınlaşma yaratmaktadır. Eğer bireyin kimlik
duygusunda zayıflıklar varsa, kurduğu yakın ilişkileri de zayıf olan bireyde
kişiliğini tamamen yitirme korkusu olabilmektedir. Bu duruma bağlanma korkusu
adı verilmektedir. Bağlanma korkusu olan kişilerin ilişkileri yüzeysel ve güven
vermeyen ilişkiler olup, karşı cinsle, iş arkadaşlarıyla ve toplumdaki diğer
fertlerle derin ilişkiler kurmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Böylelikle ya
yalnız bırakılmakta ya da kendilerini geri çekerek yalnızlığı tercih etmektedirler.
İki sevgili, eş ya da
yakın arkadaş olarak bu evreden çıkaracak kimlik duygusu, neye sevdalıysak biz
oyuz dur. Üretkenliğe Karşı
Durgunluk Orta yaş dönemine gelen
denk gelen bu dönemde yaşanılan bunalım üretken olmak ya da üretken olamamanın
sonucunda yaşanan durgunluk arasındaki çatışmadır. Üretkenliğin en temel amacı
gelecek kuşağı oluşturmaktır. Bu dönemde çocukların yetiştirilip eğitilmesi,
eşle olan ilişkinin sevgi ve aşk ile devam etmesi amaçlamaktadır. Birey bu
dönemde topluma katkı sağlamak istemektedir. Bazı bireylerde ise bu
çabalar iki aşırı uçta görülebilmektedir. Birey kendini, tüm zamanını ve
emeğini işine veya siyasi amaçlarına adayabilmekte ya da her şeye karşı koyarak
hiçbir şey üretemeyebilmektedir. Bu duruma verimsizlik denir ve birey topluma
ve kendi gelişimine katkıda bulunmamaktadır. Bireyin kendine ve topluma karşı
kendini sorumlu hissetmesi hem kendine hem de diğer kişilere özen göstermesini
sağlamaktadır. Bu dönemde bu durum denge olarak adlandırılmaktadır. Dengenin
kurulamaması ise orta yaş krizine sebep olmakta ve birey genel olarak mutsuzluk
yaşamaktadır. Denge yaşayamayan birey, işini bırakabilmekte, eşinden ayrılabilmektedir. Bu evrenin kimlik
duygusuna katkısının belirtilmemesi, Neyi üretmeye tutkunsam, ben oyum gibi bir
kimlik öğesi çıkarılabilir mi diye düşündürmektedir. Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk
Yaşlılık çağına denk
gelen bu dönemde, birey ölüme yaklaşmakta ve kendi yaşantısını gözden geçirmektedir.
Geçmiş yaşamından memnun olan, amaçlarını gerçekleştirmiş olan bireyler derin
bir huzur duygusu yaşamaktadırlar. Bu bireyler ölümün, yaşamın bir parçası
olduğuna inanır ve ölümü reddetmez, kabullenirler. Diğer insanlara karşı derin
bir hoşgörü duymakta ve bütünlük yaşamaktadırlar. Benlik bütünlüğünün
sağlanamadığı takdirde, birey yaşamından dolayı yoğun bir pişmanlık ve
doyumsuzluk duymaktadır. Artık yaşamını değiştirmesi için vakit kalmamıştır,
ölüme yaklaşmıştır. Böylece derin bir umutsuzluk yaşanmakta ve öfke duyulmaktadır.
Bu da insanları sevmeme (aşırı cimrilik, yalnızlık ve benzeri), insanlardan
bezme, ölümden korkma gibi özelliklerle dışa vurulmaktadır. Yaşamın son evresinden
çıkarılan kimlik duygusu: Benden geriye ne kalacaksa, ben oyum şeklindedir. KAYNAKÇA Arı, R.
(2003). Gelişim ve Öğrenme. Konya: Atlas Burger,
J. M. (2006). Kişilik. (Çeviren: Erguvan Sarıoğlu). İstanbul: Kaknüs. Dereboy,
İ. F. (1993). Kimlik Bocalaması: Anlamak, Tanımak, Ele Almak. Malatya: Özmert
Ofset Kernberg O. (1966). Structural derivatives of object
relationships. The International journal of psycho-analysis, 47(2), 236–253. Uzman Klinik Psikolog Hatice Büşra KARA busra.kara@icloud.com |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DEPRESİF GENÇLER VE DEPRESİF EBEVEYNLER - 01/02/2024 |
Depresif gençler ve depresif ebeveynler, günümüzde sıkça karşılaşılan bir sorundur. Depresyon, hem gençlerin hem de ebeveynlerin yaşam kalitesini, sağlığını ve ilişkilerini olumsuz etkileyebilen ciddi bir ruh sağlığı bozukluğudur. |
OKUL ÖNCESİ DÖNEMİ ÇOCUKLARA CİNSEL EĞİTİM - 25/04/2022 |
Çocukların kendi fiziksel özellikleri hakkında bilgi vermek, karşı cinsten hangi açılardan farklı olduğunu aktarmak, iyi ve kötü dokunuşları ayırt edebilmesini öğretmek gerekir. |
HAYIR DİYEMEMEK NASIL İLETİŞİM VE İLİŞKİ SORUNLARI YARATIR? - 25/03/2022 |
Bir insan karşısındaki kişiye hayır diyemiyorsa öncelikle neden hayır diyemediğini bulması gerekmektedir. Bu durumda ya bir beklenti vardır ya da o kişiyle ilgili korkup kaygılanılan bir şey vardır. |
BİLİŞSEL ÇARPITMALAR - 21/01/2022 |
Bilişsel çarpıtmalar, bireyin duygularını ve bununla bağlantılı fizyolojik ve davranışsal tepkilerini etkileyen, herhangi bir durum değil, o duruma ilişkin kişinin yaptığı yorumlardır. |
EBEVEYN TUTUMLARI - 24/11/2021 |
Ebeveynliğin biyolojik yönü doğrudan çocuğun genetik özelliklerinin temel belirleyeni olarak ifade edilebilirken, bakıcılık anlamındaki ebeveynlik çocuğun gelişimini ve deneyimlerini şekillendirmeyi nitelemektedir. |
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) - 18/10/2021 |
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Çocuklukta yaygın bir şekilde görülen önemli oranda bilişsel, ailevi, sosyal ve davranışsal zayıflığa ilişkin kalıtsal bir bozukluktur. |
KARANTİNA SÜRECİ DÜŞÜNCELER - 11/08/2021 |
Korona testimin pozitif çıkmasından sonra geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum karantina sürecinde aklımdan geçirdiğim birtakım düşünceleri sizlere de aktarmak istedim. |
EVLİLİKTE PROBLEM ÇÖZME - 21/06/2021 |
Evliliğin, kimi zaman duygusal rahatsızlıklara, gerilim ve çatışmalara da yol açtığı bilinmektedir. İşte tam da bu noktada sorunlar, gerilim ve çatışmalara karşı uyum için eşlerin problem çözme becerilerinin devreye girmesi gerekmektedir. |
YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞ - 30/05/2021 |
Yetişkinliğe geçiş; çeşitli disiplinlerce, kültürden kültüre, zamana ve kişiden kişiye farklı bir şekilde tanımlansa da literatür incelendiğinde bu döneme denk gelen yaşın genel olarak 18-25 yaş aralığı olarak değerlendirildiği görülmektedir. |
Devamı |